Emeğin, paylaşmanın, hayal kurmanın ve bunu gerçekleştirmek için adım atmanın; satın almak yerine denemenin, yeni tecrübeler kazanmanın ve sahip olduklarımızın değerine vurgu yapan çok, çok güzel bir hikaye “Ağaç Kale”.
Ayaz’ın yeni evinin bahçesindeki koccaman akçaağaç onu hemen hayal dünyasına çeker. Babasına birlikte bir ağaç kale yapmayı teklif eder. Babası inşaattan pek anlamasa da oğlunun heyecanına eşlik eder. Hem plan işi Ayaz’da😉 Balkon, kaydırak, yıldızları izlrmek için tavan penceresi, eşyaları yukarı çıkarmak için bir sepet. Evet, tüm bunlar ağaç kale için. Babasına güveni büyük Ayaz’ın😄 İlk durak bir keresteci. Ne alacakları konusunda da bir fikirleri yok bu arada😅 Neyse ki bir görevli yardım ediyor onları. Aldıklarını bahçede yanyana koyduklarında dev bir yapbozun karşısında gibiler adeta😅 Ama panik yok😉 Yavaş yavaş da olsa ağaç kale yükselir güçlü dalların üzerinde. Ayaz’ın planından epey farklı olsa da ikisi de bayılırlar sonuca.
Ertesi gün Ayaz çekiç ve testere sesleri duyar yakınlardan. Dürbünüyle izler tüm gün. Bir ekip ağaç kale inşa etmektedir. Hem de daha büyük, kaydıraklı, gerçek ışıkları olan. Ayaz’ın şaşkınlığı oraya gidip Doğukan’la tanışıp ağaç kaleye tırmandıktan sonra daha da artar. Onun hayalini kurduğu herşey, hatta fazlası vardır. Biraz sohbet ederler. Ağaç kalenin planını Doğukan’ın babası çizdirmiş ve bir ekip de gelip çabucak kurup gitmiştir. Ve sonuç mükemmeldir. Öyle midir sizce? Mesela bir mutfak lavabosu olması gerekir mi? Ya da yoksa bu büyük bir eksiklik midir? Bir yerlerde mutfak lavabosu olan bir ağaç kale vardır mutlaka. Belki çok daha iyisi. Biz bunları düşünürken Ayaz evine döner😉 Babasıyla birlikte ağaç kaleye çıkarlar. Uzaktaki diğer ağaç kaleye bakarken belki de onlar da bunu düşünüyorlardır ne dersiniz😉
Sahip olduklarımızı “bizim” yapan, “bizim için en iyi” yapan emeğimiz, gayretimiz değil midir😊