Dünyanın bir ucunda, Kuzey Kutbu’nda, küçük evinde yaşayan, küçücük bir sincap varmış. Gürültüden, tehlikeden uzakta, kendine yetecek kadar yiyeceği, kendini ısıtacak kadar odunuyla o kışı geçirmeye yetecek herşeye sahipmiş.
Biz “Bir arkadaşı olsa nasıl olurdu acaba?”diye düşünürken kapı çalıvermiş. Sincap tedirgin. Bu gelen de kim? Tehlikeli biri mi? Dost mu? Kapıyı açtığında mini minnacık bir fare içeri dalmış. Korku içinde. Upuzun bıyıkları, kocaman kulakları, uzun tırnakları, sivri dişleri olan biri peşindeymiş! Sincap tam kapıyı kapatmışken, hoop bi daha. Tak! Tak! Tak! Farecik saklanmış. Sincap da korku içindeymiş bu defa.
Bu sahne bir kaç kez daha tekrarlanmış. Her gelen -bir fil, bir de kedi- kendince tanımladığı korkunç birşeyden kaçıyormuş.
Son kez kapı çaldığında ise sincabın evindeki herkes saklanmak için köşe bucak ararken müthiş bir aydınlanmaya şahit oluyoruz. Farenin tarif ettiği kedi; kendinin tarif ettiği fil, filin tarif ettiği ise fareymiş meğerse. Çığlıklar, koşturmacalar… Tam da bu sırada, -kapı çalmıştı hatırlarsanız?- içeri dondurucu rüzgarıyla bir dev girmiş. Böyle birşeyden saklanmaları imkansızmış. Ortak tehlike onları birbirine yaklaştırmış. Dev, kocaman bir kartopuna benziyormuş. E kartoplarını bilirsiniz. Sıcağa dayanamaz. Bizimkilerin korkulu bakışları eşliğinde erimiş, erimiş. Vee içinden bir tavşancık çıkıvermiş. Pek de korkunç görünmüyormuş açıkçası.
Hatta ilk sözleri şöyleymiş: “Eee.. Selam arkadaşlar! Bir parça havuç ister misiniz?”
Çok eğlendik biz bu kitabı okurken. Heyecan, korku, şaşkınlık ve kahkaha ile dolu bir okumaydı.
“Dost Mu Düşman Mı?”, Christine Beigel’in kaleminden, Remi Saillard’ın çizimleriyle, 1001 Çiçek Kitaplar’dan.