Eray’ın yaşadığı şehir betondan ibaret. Renksiz, solgun.. Eray bu ortamdan uzaklaşmak istediğinde gittiği çok özel bir yer var.
Şehirdeki son ağaç. Ağaca tırmandığı anda herşeyi unutur adeta. Sadece o ve ağaç.. Kollarını gökyüzüne doğru açar, gözlerini kapatır ve rüzgarı hisseder.
Sonra bir gün çok kötü bir şey olur. Şehirdeki son ağacı da keserler.
Eray’ın içinde kocaman bir boşluk oluşur. Ne yapacağını bilmez halde dolaşmaya başlar.
Bu günlerden birinde ağacın olduğu yerde yemyeşil yaprakları olan bir dal görür.
Hemen harekete geçer. İhtiyacı olan tüm malzemeleri toplar. Ve ağacından bir daha hiç ayrılmamak için bisikletinin bagajına diker onu. Eray nereye, ağacı oraya.
Ve bu pek çok insana ilham kaynağı olur? Herkes ağacıyla, çiçeğiyle birlikte yaşayabileceği bir hayat kurmaya başlar. Eray’ın şaşkın ve de hayran gözlerle bakması çook normal. Ömründe bu kadar çok “yeşil”i bir arada hiç görmemiş ki?
Avusturalya’da yaşananlar konusunda çok, çok üzgünüm. Hiç aklımdan çıkmıyor. Bu konuyu çocuklarımızla konuşalım. Bu tarz güzel kitaplarla çocuklarımızın bilincini besleyelim. Ağaç sevgisini, ağaçların, daha genelleştirirsek doğanın, canlıların, yani tüm ekosistemin önemini vurgulayalım. Ama sonrasında “bu konuda neler yapabiliriz”i de konuşalım. Ve adım atalım. Hem bugünümüz hem de geleceğimiz için. (Pek çok şeyin değerini ne yazık ki kaybettiğimizde ya da kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kaldığımızda anlıyoruz.)
”Şehirdeki Son Ağaç”, Peter Canavas’ın kaleminden, Tübitak Popüler Bilim Kitapları’ndan.