Dün “Kıyıya Vuran Kız”ı okurken çok duygulanmıştım. Çünkü pek çok şey hâlâ çok taze. Kimsesizlik, yalnızlık, sevgiye, ilgiye, dostluğa duyulan ihtiyaç. Harika bir hikâyeydi.
Sonrasında gerçeklerden biraz uzaklaşabileceğim bir kitap okumak istedim. Hem büyük oğlum hem de eşim iki yıl kadar önce okumuş ve çok beğenmişlerdi. Ben de buna güvenerek başladım. Ama şu cümleleri okuduğumda işler yine karıştı:
“Hırsızlar çalabilecekleri hiçbir şeyi satın almazlar.”
“-Tıpkı en ünlü mezunlarımız gibi…
-Hi-hiçç duymadım adlarını.
…
-Elbette duymadın. Hiç yakalanmadılar.”
diyebilirim
Kitap adından da anlaşılacağı üzere hırsızlık sanatları(!)nı öğreten bir okulda yaşananları anlatıyor. Bir tür Hogwarts diyebilir miyiz? Neden olmasın! İlginç dersler, garip kurallar, çılgın öğretmenler. Kurgusu gayet güzel. Heyecan, gizem ve eğlence ön planda.
Ana karakterimiz George adında bir çocuk. İlk başta okula alışmakta biraz zorluk çeker. Arası pek fazla iyi olmasa da ailesini özler. Ama derslerinde başarılı oldukça akışa kapılıp gider. Taa ki ara sınava kadar. Birisine ait en değerli şeyi çalması gerekir. Çalar da. Ama bir şeyler de kopar içinde.
“Uzun zaman sonra ilk kez ailesini düşündü. Az önce olanlarla ilgili annesi ya da babasıyla konuşmak için her şeyini verirdi. Küçük kız iyi olacak mıydı? Az önce çok yanlış bir şey mi yapmıştı? Sırf bir yetişkin söyledi diye bir şey çalmak uygun muydu?”
İşte bu andan itibaren her şeyi sorgulamaya başlar George. “Sadece bundan nefret ettiğimi düşünüyorum…sağduyum yokmuş gibi davranmaktan. Bir şeyler çaldığım onca insanı umursamıyormuş numarası yapmaktan…”
İlk başta okuldan kaçmaktır niyeti George’un. Başarısız olur. Okuldan atılmayı başarmalıdır o zaman. Bunun için hırsızlığın tam tersi olanı yapması gerektiğini söyler yeni suç ortağı, dostu Tabithia. Yani çalınmış olan bir şeyi sahibine geri vermek. Tüm sorunlarını kökten çözebilecek şeyi fark ettiklerinde kendilerini müthiş tehlikeli bir maceranın içinde bulurlar.
Merak etmeyin mutlu son pek yakında. Benim en çok hoşuma giden iki arkadaşın tüm bu olanlardan sonra birlikte kurdukları hayal. Böylesine ilginç, eğlenceli bir kitabın sonunda gözlerimi dolduran şu cümleler:
“- …Malikâneyi asıl sahibine geri vermek insanların elinden bir şeyler almaktan çok daha iyi hissettirdi kendimi doğrusu. Kendi aramızda bir oluşum başlatmalıyız. İnsanlara sinsi sinsi bir şeyler verdiğimiz bir kulüp.
– Ne gibi mesela?
– Kaybettikleri nesneler gibi mesela. Eğer karşımıza kayıp veya çalıntı eşyalar çıkarsa bunların iade edildiği bir hizmet. İnsanları iyi hissettirmek için.”❤️
Ayıcığı merak edenlere : Hikâyenin dönüm doktası diyebilirim.