Taze okuduğum resimli kitaplardan birinde çocukların sırt çantalarında taşıdıkları şeylerden bahsediyordu. Hatta kitabın yazısında da çocukluğumuzda sırt çantalarımızda taşıdığımız yükler biz onlarla yüzleşene kadar bizimle demiştim.
Kitabı okurken, yazısını yazarken “Sırt Çantaları” hep aklımdaydı.
Lis’in de çantası epey dolu. Kalabalık, kargaşa dolu bir evde yaşıyor olmanın yüküne arkadaşları tarafından sevilmek, kabul görmek için onları mutlu etmek amacıyla çantaya doldurduğu eşyalar, her şeye rağmen “öteki” olmanın, yalnız kalmanın, alay edilmenin dayanılmaz ağırlığı,… ekleniyor. Uzayıp giden bu listeyle her gün daha da taşınmaz hâle gelen çanta görüyoruz.
Bunları sadece Lis yaşamıyor elbette. Ama belki de o öyle düşünüyor.
Bir gün çantanın altında kalınca arkadaşları yardımına koşar. Çantayı boşaltmaya başlarlar. Neler çıkmaz ki içinden… Hatası olmamasına rağmen azarlayan öğretmeni, durmadan ağlayan kardeşi, onunla ilgilenmeyen ailesi ve simsiyah bir kaya olarak onu dilsiz bırakan korku.
Bir düğüm çözülür o an. Arkadaşları da birer birer açarlar o güne kadar sakladıklarını, taşıdıkları yüklerini.
Fakat en şaşırtıcı olan Lis’e zorbalık yapan Sofi’nin gözyaşları arasında herkese gösterdiği devasa sırt çantası sanırım.
Tüm bu yüklerden nasıl kurtulabilirler? Tabiiki sırt çantalarını boşaltarak. Curcunayı tahmin edebilirsiniz.
Tüm bu karmaşanın içinde Sofi’nin Lis’e uzattığı kağıdı en sona ekliyorum. Çantasının en derininde kalmış birkaç kelime. Yaptığı zorbalığın yükü de diyebiliriz. Anlaşıldığını hissettiğinde boğazına takılıp duran bu kelimeler de özgür kalıyor.
Kim bilir her birimiz ne çok yük taşıyoruz fark etmeden… Kim bilir ne çok yük taşıyor çocuklarımız… Bunun ne kadar farkındayız, ne kadarını biz yüklüyoruz, düşünülesi.
Öyle anlamlı bir kitap ki. Gönülden tavsiye💛 Çok okunsun, çok sevilsin😊