“Hasret, dediler, kalbimizde yaşar. Ama Max, bunu çok daha iyi biliyordu: Vücudu milyarlarca hücreden oluşuyordu ve bu hücrelerin her biri canını yaktığına göre, bu bir tek şu anlama gelebilirdi: Hasret, içinde herşeyi sarmıştı.. Ve eğer ruhu da hücrelerden oluşuyorsa, o zaman gayet tabii hasret oraya da yerleşirdi; çünkü Max’ın her yanını tam anlamıyla kaplamıştı.” Kitabı okuyalı çok oldu. Lakin bir türlü yazamadım. Anlatamamaktan korktum sanırım. Çok etkilenmiştim. Nerelere dokunduğunu bilmiyordum. Dokuz yaşıma mı, yaşlılığıma mı, yakınlarıma ya da kaybettiklerime mi? Özlem, unutmak, unutulmak, hatırlayamamak kavramları mıydı beni sarsan? Büyükbabanın kocaman, yaşlı, lekeli ellerinin içindeki küçücük, gencecik eller miydi? Büyük unutuşa çare sıkıca sarılmak mıydı?
Max’in hasret çektiği tek bir kişi var. Huzurevindeki büyükbabası. Onun deyimiyle kafasında içinde başıboş bilyeler var. Hafızası oyunlar oynuyor onlarla. Ve bir gün, “o gün” geldiğinde oyun bitecek. Max bunu biliyor. Ve çok korkuyor. Dedesinin onu ne kadar sevdiğini unutmasından çok korkuyor.
Max, bir sabah içinde birşeylerin eksik olduğuna dair bir hisle uyanır. Bunun ne olduğunun farkına vardığında yola koyulmuştur bile. İstikamet huzurevi! Oraya vardığında dedesine “Kaçıyoruz.” deyince, dedesi “Ne yapıyoruz?” diye sorar. “Şimdi gözlerimi kapasam elma kokusunu alabilirim. Sonra da ağlamaya başlarım.” hali belki benimkisi. Max’in dedesiyle elma topladıktan sonra onun kucağına yattığı, bahar kokusunu içine çektiği, koca, ağır ellerin kafasına hafif hafif dokunduğu, belli belirsiz bir mırıltı halindeki şarkıyı dinlediği o günden kalan.
Son durak Çiçek Vadisi. Dünyadaki büyülü yerlerden biri. Düşünce ve hislerin ta derinlerine kök salan, sihirle dolu bir yer. İnsanlar böyle yerlerde kendileri olur, kendilerini bulurlar. Max ve dedesi çayırın ortasında, soluk alıp veren toprağın üstünde, yemyeşil otların arasında. Max gökyüzündeki Ay’ı fark eder bir an. Dedesine Ay’ı bazı günler görebilirken diğer günlerde niye göremediğini sorar. Büyük unutuş da böyle birşey midir? Eğer öyleyse Ay’ı her zaman göremesek de orada olduğunu biliriz ya? Bunun gibi mi düşünülmelidir?
Andereas Steinhöfel’i “Farklı” kitabıyla tanımıştım. Sonrasında Riko ve Oscar Serisi- 4.kitabı yeni çıktı. Okumak için sabırsızlanıyorum.- ve “Kiralık Canavar”ı okudum. Harika kitaplar. “Gecen Gündüzüm Olsa” sevgili Kevser’in @nobetciblog hediyesi😍 Beni bu kadar etkileyeceğini tahmin etmiş miydi bilmiyorum😎 Yeri çok, çok ayrı olacak bende. Tekrar teşekkür ederim💗