Çok severek okuduğumuz Janell Cannon’un kaleminden ikinci kitabımız ”Pinduli”.
”Pinduli” konusu ve kurgusuyla çok etkilendiğim kitaplardan biri.
Çölde gezintiye çıkan Pinduli, birçok hayvanla karşılaşır ve hepsi onunla dalga geçer.
Onlara göre, kulakları çok büyük, tüyleri çok dik ve tüylerindeki şekiller simetrik değildir. Pinduli, duyduğu her sözle kendini daha da kötü hisseder. Oradan uzaklaşır. Önce kulaklarını iyice kafasına yapıştırır. Sonra suya girip çıkarak tüylerini iyice yassılaştırır.
En son da kumlarda yuvarlanarak kürkündeki asimetrik şekillerin kaybolmasını sağlar.
İstediği şey olmuştur. Ama bu onların isteğidir. Pinduli geri dönerken hayvanlarla tekrar karşılaşır. Onu görünce o kadar korkarlar ki.
Hayalet gördüklerini düşünürler. Pinduli bunu anlayınca bu durumu nasıl değerlendirir tabii. Hayvanların hepsi yaptıkları hatadan dolayı başlarına bu olayın geldiğini düşünmektedirler. Ve Pinduli’yle niye dalga geçtiklerini birer birer anlatırlar. Meğer hepsi başka hayvanlar tarafından vücutlarının farklı bölümleriyle ilgili kötü sözlere maruz kalmışlardır. Tabii bu onları asla haklı çıkarmaz. Pinduli, içinde bulunduğu durumu kendince avantaja dönüştürmeye çalışır. Hoş bu da çok haklı bir davranış sayılmaz. Pinduli diğer hayvanlardan iki şey ister. İlki her gün ona yemek getirmeleri, ikincisi ise onlarla dalga geçen diğer hayvanlarla yüzleşip ortak bir noktada buluşmaları. İkisini de yerine getirirler.
Diğer hayvanların yanına giderler ve neden onlarla dalga geçtiklerini sorarlar. Öğrenirler ki onlar da daha önce kötü sözlere maruz kalmışlar. Hepsi birbirinden özür diler ve herşey tatlıya bağlanır. Pinduli ise bu sırada annesiyle birlikte esrarengiz(!) bir şekilde ortaya çıkan yiyeceklerle ziyafet çekmektedir.