Kütüphanede “Taşradan Öyküler”le karşılaştığımda “bugün şanslı günüm” dedim. Shaun Tan’in eserlerine hayranım. Hızlıca inceledim. Bir kaç hikayeyi okudum. Sonra dedim ki sıcak bişeylere kavuşunca uzuun uzun okurum. Ve öyle de yaptım.
Shaun Tan’i, “Asla Neden Diye Sorma”, “Kızıl Ağaç” ve “Ağustos Böceği” kitaplarıyla tanıyordum. “Kayıp Şey”in ödüllü animasyonu ile “Uzak” ve “Ağustos Böceği“nin animasyonlarını izlemiştim. Bu kitabı okuduğum gün “Dünya Öykü Günü”ydü. Güzel bir anısı olacak benim için.
Shaun Tan’i biraz daha yakından tanımak için kendinden, çizim sürecinden, hikayelerinde ne anlatmak istediğinden bahsettiği pekçok videosunu izledim, onunla yapılan röportajları dinledim. Sitesi de dolu dolu. Bu kitapta bulunan her öyküyü ne amaçla yazdığını ve illüstrasyonların neyi ifade ettiğini birer birer anlatmış. Daha daha hayran olunası.
Kitaba dönersek; kitap on beş öyküden oluşuyor. Arka planda hep yazarın büyüdüğü ve çocukluğunu anlatan taşra var. Sıradan, hareketsiz, uzak… İşte bu hayata biraz heyecan, gizem, merak, fazlaca hayal gücü gönderiyor yazar. Sonra da tepkilere odaklanıyor birer birer. Mesela hiç konuşmayan ama daima ihtiyaç sahibine doğru yönü gösteren bir su bufalosu, birden bahçedeki çimlerin üstünde bulunan zor nefes alan bir dugong var.
Değişim programıyla gelen fıstık boyutunda bir öğrenci öyküsü çok hoş ve anlamlı.
Devlet tarafından her eve dağıtılan birer füze, üzerinden sular damlayan bir dalgıç kıyafetiyle sokakta yürüyen bir yabancı oldukça ilginç ve düşündürücü.
Sonra bir gazete haberi geliyor “Unutma Makinesi”…
İnsanların yazdığı ama hiç kimseye okutmadıkları şiirlere neler olduğunu merak ediyorsanız harika bir öykü kitabı sizi bekliyor. Ve çok daha fazlası. Her okuyucuda farklı bir tat bırakacağına inanıyorum😊 Yaş tavsiyesi vermek güç. Yaşsız kitaplardan diyebilirim😊