“”Bu bir ev mi?” “Bu bir çiçek mi?” “Bu da nedir böyle?” diye sordular. Vasya, “Bu benim sanatım,” diye cevap verdi. “Bu sana ne hissettiriyor?”” “Çatırdayan gök mavisi noktalar, kızıl kareler, fısıldayan kömür rengi çizgiler” desem zihninizde ne canlanır? Neler hissedersiniz? Renklerin şarkısını duyabilir misiniz? Renklerin sesini çizebilir misiniz? “Gürültülü Boya Kutusu” soyut resmin ilk ressamlarından Wassily Kandinsky’nin hayatından yola çıkılarak yazılmış bir kurgu. Kandinsky’nin yaşam öyküsü oldukça etkileyici bir şekilde yansıtılmış. Duygularına, düşüncelerine dokunabiliyoruz adeta. Merakı, heyecanı, hüznü, umudu, cesareti, başarısını kolaylıkla duyumsuyoruz.
Wassiliy, düzgün bir Rus olarak yetiştirilir. Nizami. Teyzesinin ona bir boya kutusu hediye ettiği gün dönüm noktalarıdan biri olur onun için ve farklı bir dünyanın kapıları aralanır. Sonsuz, özgür..
Renklerin seslerini duymaya başlar Vasya.. Renkleri karıştırdıkça bir orkestranın büyülü senfonisini dinler. Ama kimse onu anlamaz.
Hatta düzgün bir sanat dersi alması gerektiğine kanaat getirilir. Ve Vasya da herkes gibi evler ve çiçekler çizmeye başlar. Uzun yıllar unutur Vasya renklerin sesini. Kendisinden bekleneni yaparak yaşar.
Fakat, bir gün gittiği bir operada orkestradan müzik geldiği anda renkler uçuşmaya başlar Vasya’nın zihninde.
İşte bir dönüm noktası daha. İşinden istifa eder. Meşhur ressamlarla çalışmaya başlar. Fakat yine anlaşılamaz ve Vasya bir kez daha vazgeçer kendinden. Vasya’ya göre resim de müzik gibi bir şeyler hissettirmelidir. Bir gün tüm cesaretini toplamayı başarır. Gürültülü boya kutusundan çıkan renkler notalarla dans etmeye başlar ve soyut resmin ilk örnekleri ortaya çıkar.
“Gürültülü Boya Kutusu”, Barb Rosenstock’ın kaleminden, Mary Grandpre’nin çizimleriyle, Nar Çocuk Yayınları’ndan.